Urartu’nun kutsal şehri Muşaşir: Bir talan kalıntısı
Rıfat Kuvanç*
Eski Mezopotamya ve Yakın Doğu’daki tapınak yağmacılığının tarihi, erken Sümer şehir devletlerine kadar uzanır. En eski veriler, tapınaklar yağmalanırken, lordları temsil eden sembollerin ve heykellerin bazen yağma gücü tarafından korunduğunu göstermektedir. Bunun asıl amacı onları sembolik olarak yok etmek, bir bakıma aşağılamak ve efendilerinin gücünden mahrum bırakmaktı. Emsal yaklaşımlar hem devletlerin siyasetinde hem de bazı mitolojik anlatılarda yansımalarını bulmaktadır. Örneğin Yunan tapınaklarının Persler tarafından sistemli bir şekilde yıkılmasında ya da Didim’deki Apollon Tapınağı’ndaki tanrı heykelinin Ecbatana’ya taşınmasında benzer emelleri görebiliriz. Yine Truva Savaşı anlatılarında Athena Palladion olarak bilinen tanrı heykelinin ele geçirilmesiyle Troya koruyucu yarasından kurtulur ve savaş bu şekilde kazanılır. Bir kültürün veya bir grubun dini sembollerine yönelik saldırılarla bu gücü yok etme politikasının en bilinen örneği, Asurluların Mushashir Tapınağı’nı yağmalamasıdır.
ZAĞROS DAĞLARININ İLAHİ HALDİ’NİN KUTSAL ŞEHRİ MUŞAŞİR
MÖ 2. binyılın sonlarına ait Asur metinleri, Mushashir terimine yapılan en eski referansları içerir. I. Tiglatpileser dönemine ait yazılı kaynaklarda geçen Muşru tabiri, bu şehrin en eski isimlendirmesi olarak kabul edilmektedir. M.Ö. 9. yüzyıla kadar farklı Asur hükümdarlarının metinlerinde adı geçen Müşaşir kentine en bariz gönderme II. Assurnasirpal’in ünlü Ziyafet Stelinde bahsedilir. Söze konu olan stelde, hükümdar tarafından Kalhu’da (bugünkü Nimrud) yaptırılan yeni imparatorluk sarayının açılışında verilen ziyafet törenlerine davet edilenler arasında Mushashir şehrinin hükümdarları da yer almaktadır. Bu metinler, Muşaşir’in MÖ 1. binyılın başından itibaren değerli bir bölge olduğunu açıkça göstermektedir. Muşaşir şehrini ön plana çıkaran en değerli özelliği, ilahi Haldi’ye tapınma merkezi olmasıdır. Ulusal tanrı Haldi, MÖ 850’de Urartuların kurulmasından önce Zagros Dağları’nda yerel bir tanrı olarak tapınıyordu. İlk olarak Zagros’ta yerel olarak tapınılan tanrı Haldi, Urartuların kurulmasıyla çok daha geniş alanlarda tapınmaya başlamış ve devlet dininin merkezinde yer alan bir yapıya bürünmüştür. Nitekim MÖ 8-7. 16. yüzyıla tarihlenen Bukan stelinde Haldi’nin Aramice yazılması, Haldi’nin aynı zamanda Mannas’ın baş hahamı olduğunu gösterir. Haldi’nin Urartu panteonundaki ilk rütbesi, İşpuini ve oğlu Minua’nın ortak hükümdarlığı sırasında gerçekleşir. Krallığın başkenti Tuşpa’da bulunan Meher Kapı kitabesi, ilk ilan edildiği anıttır. Tanrı Haldi’nin adına adanmış çok sayıda Urartu tapınak yapısı, çivi yazılı yazıtlar ve metal eserler, Tanrı Haldi kültünün Urartu dinini şekillendirdiğini göstermektedir. Tüm kült törenlerinin ve askeri faaliyetlerin Tanrı Haldi kültü temelinde geliştiğini söyleyebiliriz. Nitekim Muşaşir yakınlarında yeniden ortaya çıkarılan Kelişin ve Topzawa stelleri, Urartu hükümdarlarının taç giyme törenlerinin Musaşir Tapınağı’nda Tanrı Haldi’nin huzurunda yapıldığını göstermektedir. Bu da bize Muşaşir’in krallığın hem dini hem de hükümdarlık faaliyetlerinin yasallaştırıldığı ana merkez olduğunu göstermektedir. Nitekim Mirjo Salvini ve Paul Zimansky, kurucu hanedanın Muşaşir’den Tuşpa’ya göç ettiğini iddia etmektedir.
DİCLE SULARINA GÖMÜLMÜŞ KHORSABAD KABARTMALARI
Fransız ressam Eugène Flandin, dönemin Musul Konsolosu ve bir anlamda Mezopotamya arkeolojisinin kurucusu Paul Emil Botta’ya eşlik etmek üzere 1844 yılında Horsabad’daki kazılara katıldı. Kazılan anıt kent, Asur İmparatorluğu’nun güçlü hükümdarlarından II. Sargon tarafından yaptırılan başkent Dur-Sarrukin (Sargon Kalesi), bugünkü Musul şehrinin 15 km kuzeydoğusundadır. Ancak o dönemde kazısı yapılan bu şehrin Asur İmparatorluğu’nun başkentlerinden biri olan Ninova (Akadca: Ninua) olduğu düşünülmekte ve daha sonra bu kazılar Ninova harabeleri olarak yayınlanmaktadır. Horsabad kazıları; Mezopotamya ve eski Yakın Doğu arkeolojisi açısından çok değerli olmasının yanı sıra Urartu arkeolojisi açısından da değerli sonuçlar ortaya koymaktadır. Nitekim burada yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan saray kabartmaları, II. Ayrıca, Sargon’un ünlü 8. seferinin ayrıntılarını içeren tanrı Asur’a hitaben yazdığı mektupta bahsedildiği gibi, Tanrı Haldi’nin Tapınağı’nın yağmalanmasını tasvir eden kabartmalar da içeriyordu. Ne yazık ki söz konusu kabartmalar Louvre Müzesi’ne taşınırken Dicle Nehri’nin sularına gömüldü. Bu kabartmaların sadece küçük bir modülü bugün Louvre Müzesi’ne ulaşmıştır. Dicle sularına gömülen rölyeflerin Urartu arkeolojisi açısından en değerli kısmı, Flandin tarafından çizilen Haldi Tapınağı’nın detaylı çizimi ve kaba krokisidir. Nitekim bu çizimler bize Urartuların ulusal hükümdarı Haldi’nin tapınma merkezinin ilk ve tek tasvirini sunmaktadır.
KUTSAL ŞEHİR MUŞAŞİR NEREDEDİR?
Urartuların geri kalanı, Asurluların ise Muşaşir adını verdiği bu kutsal şehrin arkeolojik alanı günümüze kadar tespit edilememiştir. Arkeolojik ve dilbilimsel veriler doğrultusunda Mushashir şehrinin Kumme, Ukku, Hubiškia gibi Hurri Krallıklarının Kuzey Irak Bölgesi’nde Dicle Nehri ile Zap Nehri’nin ortasındaki dağlık bölgede yer aldığını anlıyoruz. Asur ve Urartu’nun ortasında kalan ve her iki güç tarafından tam olarak kontrol edilemeyen . Bugünkü İran-Irak sınırında yer alan Mudjesir adlı köyün, özellikle isim benzerliğinden dolayı bu şehrin kalıntılarını barındırmış olabileceği ilk olarak 20. yüzyılın başında Lehmann-Haupt tarafından öne sürüldü. 1970’lerin başında Boehmer, bu köyden çıkarılan bazı heykellerin ışığında Mushashir şehrinin bu bölgede olma olasılığını bu kez net bir şekilde dile getirdi.
Veli Sevin başkanlığındaki bir ekibin, Türkiye’nin güneydoğusundaki bu kutsal şehri tespit etmek amacıyla Yüksekova’da (Gever) yürüttüğü proje, istenilen sonuçları vermedi. Buna rağmen son dönemlerde Dilşad Zauma liderliğindeki bir ekip tarafından Mudsejir Köyü ve çevresinde bulunan bazı sütun kaideleri ve yeni heykeller, Müşaşir şehrinin değerli kalıntıları olarak değerlendirilmektedir. Aynı şekilde Amerikalı uzmanlardan oluşan bir heyet, Irak’ın Rawanduz Bölgesi’ndeki Gund-i Topzawa Zirvesi ve Gird-i Dasht Tepesi’nde Mushashir kentini ve Haldi Tapınağı’nı bulmak amacıyla kazı çalışmalarına başladı. Bahsedilen çalışmaların umut verici olduğu söylense de bu çalışmalar şu anda Muşaşir şehrinin tespitini mümkün kılmamıştır.
MUŞAŞİR HÜKÜMDARI URZANA VE İKİ GÜCÜN ORTASINDAKİ İSTİKRAR POLİTİKASI
Mushashir’deki Haldi Tapınağı sadece Urartular tarafından değil Asurlular tarafından da kutsal bir merkez olarak kabul edilmiştir. Gerçekten II. Sargon’un ünlü 8. seferinden önce, Muşaşir hükümdarı Urzana, Asur İmparatorluğu’na yazdığı bir mektupta, hem Asur hükümdarı Sargon’un hem de Urartu hükümdarı I. Rusa’nın Müşaşir’i farklı zamanlarda ziyaret ettiğini yazmıştır.
Mushashir’in bu konumu, Sargon’un 8. seferinin tapınağı yağmalamasına kadar devam eder. Muşaşir, Urartu Krallığı’nın kurulduğu Van Bölgesi dışında, ancak önemli ölçüde Urartu etkisi altında olan bir merkezdi. Ayrıca yine Asur İmparatorluğu’nun kuzeydoğusundaydı ve kolay kontrol edilen bir bölgede değildi. Her iki gücün de değerli bir çatışma alanında olması, bu kentin siyasi atılımlarını Urartu ve Asur ortasındaki çatışmalar doğrultusunda şekillendirmesini zorunlu kılıyordu. Aslında bu istikrar siyaseti, Mushashir Hükümdarı Urzana’nın silindirik mührü üzerindeki iki devekuşunun gırtlağını tutan kanatlı bir cinin sembolik tasvirinde de görülmektedir. Ancak MÖ 714’teki yağma, hem Mushashir şehrinin hem de Urzana’nın sonunu getirir.
ASUR BİLGİ HİZMETİ URARTU İLE İLGİLİ BİLGİ TOPLAMA
Dönemin en büyük emperyalist ve yağmacı gücü olan Asur İmparatorluğu, fethettiği bölgeleri yağmalamakla kalmayıp, halkları toplu halde göçe zorlayan ve ağır vergilerle ekonomik olarak tüketen bir güçtü. Belli ki bu politikayı özellikle Kuzeybatı İran, Yukarı Dicle ve Levant Bölgesi’nde uygulamıştır. Asur yazılı kaynakları, Asur İmparatorluğu’nun bölgeleri kontrol ederek boyun eğdirmenin yanı sıra iyi işleyen bir casus ağına sahip olduğunu göstermektedir. Sargon’dan sonra ülkenin başına geçecek olan veliaht Sanherib’e bağlı haber servisinin Urartu faaliyetlerine ilişkin raporları bunun en somut kanıtı olarak karşımıza çıkıyor. MÖ 8. yy’ın sonları Urartular için oldukça problemli dönemlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde ülkenin başında I. Rusa vardı. I. Rusa’nın büyük bir mağlubiyetle ayrıldığı Asur seferinden önce Urartu’nun kuzey topraklarındaki Sevan Gölü ve çevresinde askeri faaliyetlerin daha çok yapıldığını biliyoruz. Transkafkasya’dan geldikleri bilinen Kimmerler, Urartular için değerli bir sorundu. Nitekim Asur casus mektupları, Kimmerlerin Urartular için ciddi bir tehdit oluşturduğunu ve Urartu ordusunu bozguna uğrattıklarını bildirmektedir. Sargon’un 8. seferini Kimmer saldırıları ile zayıf düşen Urartu kuvvetleri üzerine planladığını söyleyebiliriz.
ASUR HÜKÜMDARI SARGON’UN İLAHİ ASUR’A VE 8. YOLCULUĞA MEKTUBU
Günümüze kadar Asur hükümdarları II. Sargon, IV. Yaratıcılara hitap eden 3 tablet, Salmanassar ve Esarhaddon tarafından tespit edildi. Bunlardan biri de bugün Louvre Müzesi’nde bulunan Sargon’un tanrı Assur’a yazdığı tablettir. MÖ 714’te yazılan bu tablet, Sargon’un Urartu’yu yok etmeyi amaçlayan 8. seferini anlatıyor.
Tabletin keşfedildiği 20. yüzyılın başlarından itibaren birçok bilim insanı 2. Dünya Savaşı’nı başlattı. Hem arkeolojik bilgiler hem de tabletteki yer adları ışığında Sargon’un sefer rotasını belirlemeye çalıştı. Bu çabalar, Sargon’dan Kuzeybatı İran üzerinden Urartu Krallığı’nın başkenti Tuspa’ya uzanan farklı yolları gündeme getirdi. Muscarella, Levine ve Salvini’nin ortak yolu Urmiye Gölü’nün batısından Tuşpa’ya ulaşır. Urmiye Gölü’nün doğusunda ve Sahend Dağı çevresinde başka bir rota Reade, Liebig, Zimansky, Lanfranchi, Radner, Fuchs ve Kroll tarafından desteklendi.
HALDI TAPINAĞININ ganimetleri
430 satırlık tabletin 309-313. satırlarında Asur Hükümdarı Sargon’un kutsal Mushashir kentini hedef almasının nedeni, Mushashir Hükümdarı Urzana’nın Asur’a sadık kalmadığı açıkça yazılıdır. Bu satırlarda Sargon, Rusa liderliğindeki Urartu ordusunu yendikten sonra dönüş yolculuğu sırasında Urzana’nın baş tanrılar Assur, Nabu ve Marduk’a karşı çıktığını belirtir. Urzana’nın otoritesine başkaldıran bir dağcı olduğundan ve kendisine hediyelerle gelmeyerek ayaklarını öpmediği için sarayını ve Haldi Tapınağı’nı yağmaladığından bahseder. Tabletin değerli bir bölümünde Haldi Tapınağı’ndaki ganimetler listeleniyor. Kıymetli taşlardan altın ve gümüş kaplara, altın ve gümüş işlemeli mobilyalardan aslan başlı kalkanlara, kazanlara ve tanrı heykellerine kadar pek çok eşya tablette ayrıntılı olarak listelenmiştir. Bu maddelerden bazıları açıklanırken farklı ülke ve komşu bölgelerle ilgili olduğu özellikle vurgulanmıştır. Örneğin, “Habhu diyarından kırmızı yünlü giysiler” ve özellikle “Tabal diyarından altın kulplu taslar” ve bunların üretildiği bölgelerden bahsedilir. Özellikle Klasik Çağların Kapadokyası olarak bilinen Tabal Diyarı’ndan (Kayseri ve Niğde ve yakın çevresinden) ikramların varlığı da Muşaşir’in ne kadar değerli bir kült merkezi olduğunu göstermesi açısından değerlidir.
Sargon’un tanrı Asur’a yazdığı tablette ayrıntılı olarak bahsedilen bu yıkımın görsel temsili, Flandin’in çizdiği Horsabad kabartmasına karşılık gelmektedir. Sahnenin ortasında yüksek bir podyum üzerinde yükselen, ortada düz bir kapı ile tasvir edilen ve duvar çıkıntılarıyla gösterilen Haldi Tapınağı yer almaktadır. Tapınağın üst örtüsü üçgen alınlıklı ve kırma çatılı olarak tasvir edilmiştir. En üstte akroter (çatı süsü) olarak mızrak yer almaktadır. Önden tasvir edilen tapınağın çatısında ellerinde yağmalanmış tapınak ganimetlerini taşıyan Asurlu askerler yer almaktadır. Tapınağın sağında ve solunda muhtemelen Urzana’nın sarayını ve dağların üzerinden yükselen Müşaşir tasvirini görüyoruz. Bir dağın üzerinde yükselen şehrin tepesinde Asurlu sayman ve iki yardımcısı yağmalanan ganimetleri listeleyerek sahneyi tamamlıyor. Haldi Tapınağı’nın yağmalanmasını betimleyen bu kabartmanın devamı niteliğindeki bir diğer sahnede ise sırtlarında eşyalarıyla Asur askerleri ve ganimet yükünü ölçen iki Asur subayı yer alır. Bu kabartmanın en ilginç ve çarpıcı sahnesi, Asurlu askerlerin ellerinde baltalarla sakallı bir heykeli parçalamalarıdır. Buna rağmen her iki sahnede de Asurluların tanrı tasvirlerine zarar verdiğine dair bir detayın olmadığını söylemeliyiz.
Sonucun prestiji ile II. MÖ 8. yüzyılın sonunda Sargon, günümüz Kuzey Irak coğrafyasında daha çok boy göstermeye başlayan Urartu Krallığı’na son vermek amacıyla Urmiye Gölü’nün güneybatısında büyük bir askeri sefer planlar. I. Rusa önderliğindeki Urartu kuvvetlerine son verdikten sonra, Haldi’nin kutsal merkezi olan Mushashir Tapınağı’nı yağmalayarak Urartuları ilahi güçlerinden mahrum etmeyi amaçladı. Hem Sargon tableti hem de Horsabad sarayı kabartmaları, Sargon’un bu amacına ulaştığını yazılı ve görsel olarak gösterse de, farklı yazılı veriler Sargon’un istediğini elde edemediğini ortaya koymaktadır. Hatta yazılı bilgiler, Sargon baskınından sonra Muşaşir’in Urartular tarafından bir kült merkezine dönüştürüldüğünü ve burada Urartu valileri tarafından ibadet yapıldığını göstermektedir. Dicle Nehri’nin sularına gömülmüş kabartmalar, kabartmalardan çıkan tartışmalı çizimler, Asur ve Urartu yazıtları bize Zagros’ta bir Demir Çağı kült merkezi hakkında fikir veriyor. Bir zamanlar Haldi’nin ibadet merkezi olarak bölge hükümdarları ve halkları tarafından ziyaret edilen tapınak hakkındaki tartışma ve sorular, Muşaşir kentinin kalıntılarının tespit edilmesiyle cevaplanacak gibi görünüyor.
*Iğdır Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü